21. Yüzyılda Sanatçı Kavramı
Bu başlığı atan yazarın, aynı zamanda, doğuda yaşayan bir klasik batı müziği yorumcusu olduğu bilinse, ”vah zavallı” diyenler çıkacaktır. Böyle söylediğim için, benim kendimi zavallı bulduğumu, mutsuz, depresif ve çağın dışında yaşayan biri olduğumu sanmayın sakın… Ama çevrem tarafından biraz marjinal, biraz uçuk, bazense biraz tutucu, biraz da barok çağdan kalma olarak görülmem de boşuna değildir.
21.yüzyıl sanatçısını anlamak için önce sanat ne demek, kısa tanımına bir göz atalım isterseniz.
Sözlükte iki sanat tanımı şöyle: 1- Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında ustaca kullanılan yöntemlerin tamamı ve bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık. 2- Doğanın sunduğu güzellikleri, üstün bir yaratıcılık diliyle anlatma .
Yazı Başlıkları
21. yüzyılda sanat
Sözcük tanımından yola çıkarak, bir işin sanat olması için bir yaratıcılık ve ustalık sergilemesi gerekiyor. Sanatçı da, yaratıcı özelliklerini korumuş, geliştirmiş, işine emek vermiş ve ustalaşmış biri olmalı… Günümüzde okullu olması daha beklenir tabii, ama okullu olmak zorunda da değildir.
Vikipedia’da, hakkında, ”çok başarılı”, ”çok önemli”, ”kendi tarzını yaratmış” yazan, yılın sanatçısı gibi 37 önemli ödül almış bir ”sanatçı” var… Bu ”sanatçımızın” yazıp söylediği Facebook adlı şarkının ilk iki satırını okuyalım. ”İnternet kafeye gittim, Facebook sayfasına girdim, Adımı çılgın diye verdim, Artık ben de üye oldum. Tanıştım güzel biriyle, Yazışıyoruz günden güne, Merhem oluyor gönlüme, Artık ben de seven oldum.”
En çok satan albüm rekorlarını defalarca kıran sanatçı, doğanın sunduğu güzelliği, ”üstün bir yaratıcılık” diliyle anlatmış ne de olsa. İşte, bugün, dilin kullanımında karşımıza çıkan her yazı, her söz, kolayca sanat yapıtı kavramına giriveriyor. Oysa müzik dil içinde de gelişmiş, kaba kullanımlar, bozuk ve yanlış kurgulanmış yazılar, sözler yok mudur? Bu kullanımların hepsi nasıl sanat olabiliyor? Şöyle, “efendim, bunlar popüler sanat”… Her metrekarede bir sanatçıya denk gelmeniz şaşılası değil haliyle. Yapılan iş ne kadar iyi pazarlanırsa, o kadar başarılısınız sanatınızda (!).
Aslında pop müzik, toplumun kendi ürettiği, büyük çoğunluğun da dinlemekte olduğu müziktir, elbette olacaktır ve gereklidir. Yıllar önce, öğrenciyken çıkarttığım dergide bu konuyla ilgili bir yazı yazmışım. O zaman demişim ki, ” bu müzik türünün de sanat değeri taşıyan, toplumun süzgecinden geçerek, yıllar içinde klasikleşecek örnekleri vardır.” Fakat, 15-20 yıl sonra bakıyorum ki, toplumun süzgecindeki delikler artık çok iri… Ve süzgeç, elediklerinin içinde gömülmüş ve işlevini yitirmiş sanki. Adorno’nun Marks’a karşı haklı çıkışı ne kadar üzücü… Zira, Adorno, kapitalist sistemin, kültürel olarak sürü psikolojisi oluşturup, insanları kişiliksizleştirdiğini, insanı yaratıcı gücünden yoksun bıraktığını söyler. Ve bu sistemin, insanları, gerçek sanattan uzak tutarak, duyarsız hale getirdiğini belirtir. Marks’ın aksine, kapitalizmin gitgide güçlenerek insani değerleri, insanın asıl ihtiyacı olan yaratıcılığı, ve hayatı akıl yoluyla anlama gereksinimini üç şeklde yok edeceğini savunur: meta fetişizmi, standartlaştırma, popüler kültür! Öyle de olmuştur.
Adorno 1903 doğumlu, Ama bugün popüler kültür egemenliği altında klasik müzik sanatçısı olmak, insanın en doğal gereksinimlerinin sonuna dek farkında olmak demek… Bu gereksinimlerden fena halde yoksun kalmış, duyarsızlaşmış ve sizi anlayan insanların olmadığı bir toplumda yaşamak demek. Sanatınızın para etmediği, dolayısıyla değersiz bulunduğu bir durum demek.. Para kazanamadığınız için itibarınız da yerlerde olabilir. Hayatını bir çalgıda ustalaşmaya vermiş, okullar bitirmiş bir meslektaşınıza restoranlarda Facebook adlı ”sanat eserini” yorumlarken rastlayabilirsiniz. Mesleği sizinle tamamen alakasız biri, sizi rahat rahat ve uzun uzun eleştirebilecek, ömrünüzü verdiğiniz sanatınız için haklı olarak beş para etmez diye söz edebilecektir. Hatta bu konuda otorite olanlar, para edeni yüceltmeye başlamıştır bile… Popüler kültürün sanat yuvaları televizyonlara hasbelkader davet edilebilirsiniz, ama orası asla sizin yuvanız olmayacaktır.
Kızamazsınız kimseye. Çünkü siz mesela, elinde kemanı olan bir virtüozken, karşınızdaki size asla tahammül edemeyecek koca bir ordudur. Kime kızıyorsunuz?
Bilim adamları son yıllardaki beslenme tarzımızı çok çarpıcı bir şekilde eleştirmekte: ”Çok yemek yiyoruz ama hala açız, çünkü en çok tükettiğimiz yiyeceklerin besin değeri yok”! İşte, insan ruhunun en temel, en ciddi ihtiyacı olan sanat yok ama ortalık sanat eseri ve sanatçı kaynıyor…
21. yüzyılda sanat sunmak
şeker küpü boyalı yapay içeceklerle susuzluğunu doyurmaya çalışan bağımlı insanlara, renksiz, kokusuz, doğal kaynak suyu sunmaya çalışmak sanki. Ama fabrikalarda o şeker küplerine baz olarak üretilen suların, yapay, boyalı içeceklerin dev sanayisi karşısında, doğal kaynak sularının ömrünü çok uzun bulmuyorum. Yanılmayı yürekten dilerim.