Bu makale tüm okuyucularına henüz 10 yaşında olan Czerny’nin Beethoven’ın dairesine ulaşmak için küçük adımlarla çıktığı 6 katın sonunda kesilen nefesini hissettirirken, aynı zamanda bir babanın oğlu için duyduğu hayat kaygısını iliklerine kadar yaşatacak.
Birazdan okuyacağınız hatırat, bizzat Czerny tarafından 1842 yılında kaleme alınmış ve günümüzde Gesellschaft der Musikfreunde / Musikverein (Müzik Dostları Cemiyeti) Viyana arşivlerinde bulunan orijinalinden çevrilmiştir.
Öncelikle hikâyenin ana kahramanlarını ve ön bilgiyi yazmakta fayda görüyorum: Krumpholz isminde, arp pedalını icat eden adamın kardeşi olan yaşlı bir adam neredeyse her gece bizi ziyaret ederdi. Keman sanatçısı olan Krumpholz aynı zamanda saray orkestrası üyesiydi. Kendisi tam bir müzik tutkunuydu, teknik bilgisi de oldukça ileri düzeydeydi. Besteleri oldukça kıvrak bir zekâ ve kalite ile inceler, eleştirirdi.
Genç Beethoven’ın ismi yeni yeni duyulmaya başladığında Krumpholz’da bu sıradışı besteciyi tanımak için gecikmemiş, kısa sürede onun evinde görebileceğiniz figürlerden birisi olmuştu.
Neredeyse tüm günü beraber geçirirler, genç Beethoven ona bestelerini çalar, eski kafalı Krumpholz’un eleştirilerine tebessüm ederdi. Yaşadığı dönemde besteleri anlaşılamayan genç Beethoven, eski kafalı Mozart-Haydn takipçileri tarafından ağır eleştirilere maruz kalırdı. Benim hemen hemen her gün Beethoven besteleri çaldığım bu yaşlı adam (Krumpholz), piyano çalmayı bilmemesine rağmen tempo ve dinamikler konusunda bana oldukça yardımcı olmuştu. Kendisi tüm bu eserleri bizzat Beethoven’dan dinleme şansı yakalamış birisiydi.
Heyecanından öylesine etkilenmiş olmalıyım ki, kısa süre sonra bende Beethoven hayranlığı ile yaşantımı sürdürür halde bulmuştum kendimi. Krumpholz bazı öğlenler bize uğrar, henüz yayımlanmamış ancak Beethoven’ın üzerinde çalıştığı yeni bestelerin melodilerini kemanı ile bize çalardı.
Bu bana herkesten önce onun bestelerini tanıma ve duyma şansı kazandırmıştır. Bir diğer avantajı ise, ustanın eserlerini ne kadar uzun süre mükemmel hale getirmek için çalıştığını göstermiştir… Zira duyduğum melodilerin basılması kimi zaman yıllar alırdı!
Gelelim o güne:
Krumpholz beni Beethoven ile tanıştırmaya götürdüğünde henüz 10 yaşındaydım. O günün gecesi hiç uyumamış, sabah ise heyecan ve korku doluydum. Öylesine bir heyecandı ki bu satırları kaleme alırken hayatım da ki en canlı hatıranın o gün olduğunu söyleyebilirim! Babam, Krumpholz ve ben Beethoven’ı görmeye gittiğimizde mevsim kıştı. Leopoldstadt üzerinden “der tiefe Graben” (derin hendek) isimli bir caddeye yürümüştük. Daha sonra bir binanın 6. katına merdivenler ile çıkmış, üstü oldukça paspal bir hizmetkar tarafından karşılanarak Beethoven’ın evine alınmıştık. Oda oldukça dağınıktı. Her yerde kâğıt parçaları vardı. Duvarları çıplak olan oda da ustanın Walter marka piyanosunun (dönemin en iyisi!) önünde duran sandalye dışında neredeyse hiç sandalye yoktu. Wranitsky kardeşler, Süssmayr, Schuppanzigh ve Beethoven’ın kardeşlerinden birisi de oradaydı.
Hikâyeyi fazla bölmeden kısaca bu isimleri size tanıtmak isterim; Paul Wranitzky – Keman sanatçısı ve besteci Anton Wranitzky – Mozart ve Haydn’ın öğrencisi, keman sanatçısı ve besteci Franz Xaver Süssmayr – Avusturyalı besteci. Mozart’ın yarım kalan Requiem’ini tamamlayan kişi. Ignaz Schuppanzigh – Avusturyalı keman sanatçısı, Beethoven’ın hocası.
Kaldığımız yerden devam edelim; Beethoven’ın üzerinde gri ve uzun tüylü bir sabahlık vardı. Pantolonu da buna uygun tondaydı. Kömür renkli saçları kısa kesilmişti. Sakalı bir haftadır kesilmiyor gibiydi, yüzünü iyice karartmıştı. Kulaklarında sarı bir sıvıya batırıldığı belli pamuklar vardı. O dönem sağır olduğuna dair en ufak bir kanıt yakalamanız mümkün değildi. Bana bir şey çalmam söylendi, o’nun bestelerinden birini çalmaya cesaret edemediğim için Mozart’ın Do-majör konçertosunu (No.21) çalmaya başladım.
Kısa süre sonra Beethoven ilgisini bana vererek yanıma oturdu. Eserin orkestra bölümünü sol elini kullanarak benimle beraber çalmaya başladı. Ellerini hatırlıyorum, oldukça tüylüydü. Parmak uçları ise geniş. Yüzündeki memnuniyet beni cesaretlendirince önce kendisine ait Pathétique sonatı (Op.13) daha sonra da babama eşlik ederek Adelaide’ı çaldım. Eser biter bitmez Beethoven babama dönerek: “Çocuğun yeteneği var. Ona kendim ders vereceğim ve öğrencim olarak kabul ediyorum. Haftada birkaç defa bana gönderin. Ancak ilk olarak Emanuel Bach’ın ‘piyano çalma sanatı’ kitabını edinin. Bir sonraki derse o kitap ile gelmeli.” Odada bulunan diğer kişiler de babamı tebrik ettiler, Krumpholz’un yüzünde ki memnuniyeti hala hatırlıyorum.
Evden ayrılır ayrılmaz babam yanımızdan koşarak ayrılarak müzik dükkanlarına Bach’ın kitabını bulmaya gitti.