Bir Sosyal Deney: EMİR MEÇHUL YERDEN
Bu yazımda sizlere bir zamanlar çok popüler olan bir derginin 1988 yılında gerçekleştirdiği unutulmayacak bir sosyal deneyinden bahsetmek istiyorum. Deneyin sonuçları bir hayli ilginç.
İlk önce bu deneyi Türk basınında edebiyatçı köşe yazarı kuşağının son temsilcisi olan Çetin Altan’dan dinleyelim.
YETER Kİ EMRET!
Nokta dergisi son sayısında,kolay kolay unutulmayacak bir gazetecilik başarısı sergiledi.Sokaktaki vatandaşın , Meçhul bir otoritenin buyruklarına karşı gösterdiği uyum ve tepkileri ölçtü.
Tiyatro sanatçısı Ezel AKAY’ a siyah bir pardösü giydirdi, eline bir de megafon verdi. Akay’la Nokta ekibi başladılar kentte dolaşmaya.
Önce Yeni Camii’ nin arkasındaki parka gittiler. Hava güneşliydi. Banklarda insanlar oturuyordu.Akay megafonla bağırarak sert bir komut verdi:
-Derhal ayağa kalkın !
İtirazsız sessiz kurulmuş robotlar gibi herkes hemen ayağa kalktı. Eminönü iskelesinde başka bir komut,
-Herkes hemen yere çöksün.
İskelede kim varsa hemen yere çöktü. Beyoğlu’nda başka bir komut:
-Herkes sıraya girsin, sayım var!
Herkes hemen sıraya girdi. Mecidiyeköy’de bir duvar dibinde başka bir komut patladı:
-Herkes elleriyle duvara yapışsın, ölçüm var!’
Herkes elleriyle duvara yapıştı. Bir fabrika kapısında işçilere komut verildi:
–İçeri girerken herkes parmak bassın şu kağıda!
İşçiler parmak basarak girdiler fabrikaya… Beyaz önlükle lastik eldivenler giymiş bir hanım gazeteci,fabrikanın içindeki kadın işçilere de değişik bir komut verdi:
-Herkes soyunsun, bekaret muayenesi yapılacak.
Kadın işçiler soyunmaya başladılar.
Buna karşılık Boğaz iskelesinden birinde, vapurdan çıkanlara komut vermediler, kibarca ricada bulundular:
-Film çekiyoruz, lütfen bir dakika durur musunuz?
Ricayı kimse iplemedi.
Nokta’nın yaptığı deney, toplumun ruhsal yapısını gösteren müthiş bir röntgen….
Ne kimse komutu verenin kimliğini merak ediyor, ne hangi hak ve yetkiyle vatandaşlara o komutları verdiği soruyor, ne de herhangi bir direnme gösteriyor.
İşte yüzyıllardan beri, daha küçük yaşlardan başlayan dövülmüşlüğün, ezilmişliğin sonucu…
Evet arkadaşlar vaziyet ne yazık ki böyle. Bir kişi de emir verene “ya hu sende kim oluyorsun?” diye sormamış. Deney bizlere çarpıtılmış kültürel normlarla yetiştirilmenin sonucunu gösteriyor. Her ne kadar otorite meçhul de olsa Türk halkı itaat etmeye dünden razı. Bu deneyde bir de nezaketle yapılan ricalara verilen olumsuz tepkiler göze çarpıyor. Bu kadar mı milletçe güdülmeye alıştık? Peki bu neyden ötürü meydana geliyor? Tabii ki her şeyin kaynağı olan ailenin yetiştirme tarzından ve daha sonra okullarda uygulanan dikte eğitim sisteminden ötürü.
Aileler, kendi büyüklerinden ne görürse çocuklarına aynı şekilde davranmaya devam etmekte ve çocuklarından da itaate boyun eğmelerini beklemekte. Okullarda ise öğretmenler öğrencileri itaate zorlamakta, kimse vicdanıyla hareket etmemekte, sevgiyle eğitmek yerine kolaya kaçan dikte bir eğitim sistemi uygulanmakta. Oysa itaatte benimseme yoktur.
Yalnızca anlık buyruklar yerine getirilir ve daha sonra o kişi eski davranışlarını tekrarlamaya devam eder. Tıpkı trafikte yalnızca polisten ceza yememek için kurallara uyan sonrasında uygunsuz davranışını sergilemeye devam eden sürücü ya da öğretmeninin görmesinden korktuğu için kopya çekmeyip öğretmeninin görmesi mümkün olmadığı zamanlarda kopya çekmeye yeltenen bir çocuk gibi.
Bu davranışlar, benimsenmediği için ve aile tarafından doğru zannedilen buyruklar tarafından çocuğun eğitilebileceği zannedildiği için toplum bu vaziyette. Benimsemede ise bir kimse bir görüşü davranışına tamamen yerleştirdiği için otorite olmasa bile o davranışı sergilemeye devam eder. Mesela bir kimsenin toplumda sergilemeye utandığı bir davranışı evinde kimse olmadığı zamanlarda bile sergilememesi.
Evet bu belki zor ancak toplumu ayakta tutacak, onurlu yaşatacak olan elbette budur yani benimsenerek yapılan olumlu davranışlardır. Belki de bu onuru zedeleyen itaatkar davranışın bir başka nedeni ise sorumluluklarımızı üstlenmekten kaçmaktır. Bu noktada bizlere çok iş düşüyor. Topluma bilinçli bireyler kazandırmak için çocuklarımıza ve öğrencilerimize yapması gereken davranışları itaate zorlayarak değil de onlara benimseterek eğitmemiz gerekiyor.