Bu kelime Yunanca ” myein “den türemiştir: ” Kendini kapamak. ” Özellikle gözlerini kapatılması için çok sık kullanılır. Tanrı ile birleşme ya da “ Bütün varlıkların temel taşı ” olanın Esrime durumunda ulaşılmaya çalışıldığı dini idrak formun ” Mistik ” denir.
XII. yüzyılda önce refor tarikatlarının manastırlarında, dindarlığın yeni formları gelişir. Skolastikte tanrının akıl ile kavranmasına karşılık, tanrı’nın idrakinde bir bilgi aranır. Zirveye ” unio mystica “, ruhun taır’yla mistik birleşimiyle ulaşılır ve bu birleşmede asıl tarif edilemeyen, çoğu zaman düpedüz seksüel resimlerle tarif edilir, örneğin mistikçi Jan van Ruusbroec‘in Die geestelike brutlocht ( Ruhani Gelin Koşusu ) eserinde olduğu gibi; burada tanrı ve ruhun sevgi dolu kucaklaşmasında, ” Temel çıplaklığa zevk alan bir tecavüz ve akıcı bir dalış gerçekleşir, çünkü bütün tanrısal isimler, bütün bilgeler ve bütün yaşayan fikirler sade bir isimsizlik ve bilgisizlikte, her türlü akıldaşı idrakin dışında erimektedir… bu içersinde bütün sevenlerin kaybolduğu çıplak sessizliktir. ”
Özellikle kadınlar mistikten etkilenir ve ruhların damadı İsa’ya olan aşklarını ateşli kelimelerle ifade ederek müstesna ebebi eserler yaratır, örneğin Magdeburglu Michthild’in eseri Tanrısallığın Akıcı Işığı’dır ( Das fliessende Licht der Gottheit) kadınlar yeni manastırvari toplukluklarda, kilisenin tasdik etmediği kurallarla veya daimi adaklarla bir araya gelmeye başlar. ” Beghinen ” adı verilen bu kadınlar önce sadece hollanda’da bulunuyordu. ve kale benzeri ” Beghinen saraylarında ” bir ” Magistra ” veya ” Martha ” adı verilen idarecinin yönetimde manastır yaşamı sürüyor ve saray dışında hayırsever işler yapılıyordu. Hareket, kilisenin kuşkucu bakışları altında kısa sürede tüm Avrupa’da yayıldı.
XIV. yüzyılda ” Tanrının Arkadaşları ” Mistik hareketi ortaya çıkar. Ruhban ve ruhban olmayan oluşan erkekler ve kadınlardan topluluklar kendi aralarında canlı fikir ve yazı alışverişinde bulunuyordu.Kilise ise bunları sapkın şüphesi altında tutuyordu, çünkü bilhassa dışta bulunan için anlamı olmayan, bol resimli bir dille birbirleriyle iletişim kuruyorlardı.
Bonaventura, Heinrich Seuse ve bil hassa mistik teorisyeni denilen Meister Eckhart gibi büyük erkek mistikçiler, kadınlar ve ezoterik tanrı arkadaşlarından daha farklıdır. Üniversiteli olan bu nedenle ” Usta” denilen domikan bilim adamına göre mistik birliğe aşk veya ihtirasla değil, doğaüstü ir idrak ve kayıtsız şartsız kabulle ulaşılır. Orada ” Ruhta Tanrı’nın doğuşu ” gerçekleşir ve bu sayede insanların temel varlık biçimleri yeniden oluşturulur, ki tüm bu yaratım sürecinden önce ” Tanrı içinde Tanrı ” dır. Meister Eckhart mistikçi Jan Van Ruusbreec ‘i kafir ilan eder.
Bütün mistikçilerin ana objesi onda neredeyse hiç bulunmaz. Öğrencisi Heinrich Seuse ustasının üst üste yığılmış soyutmalarından uzaklaşır ve mistik aydınlanmayı, Hz. İsa’nın ıstıraplarını talit etmede bulmuştur. Otobiyografisi, hor gördüğü bedenine reva gördüğü en zalim işkencelerin taslağıdır. Bir vizyonda İsa onun eylemini devam ettirmesi için şu kelimelerle destekler ( Hafif modernize edilmiştir. ): “ Benim çıplak tanrılığıma gerçekten gelebilmek için benim acı çekmiş insanlığım sayesinde ( önce ) patlama yapmalısın. ”
Diğer dinler ve kültürlerdeki mistik hareketler, İslam’da VI-II.IX. yüzyıldaki Tasavvuf ile Yadudilik’te Kabala, Hıristiyan mistiği ile parelellik gösterir. Uzakdoğu’da Taoizm ve Zen-Budizmi, Hindistan’da Vendate öğretisi mistik hareketlerdir.